Arşiv

Archive for Mart 2012

Her Şey İnsanlar İçin

Mart 25, 2012 2 yorum

Her şey insanlar için; iyisiyle kötüsüyle…

Mesela…

Hava, Ankara şartlarına göre gayet iyi, saat 21:30 suları, yarına yetiştirmem gereken bir veri tabanı zımbırtısı var, tasarımı da içinin bir kısmını doldurmak da bana ait. Tablolar, tablolar, çizimler, çizimler… Vakti zamanında; Ankara’ya  ikinci büyük kar yağışı düşerken bu işin sorumlularının duyabileceği bir yerde  “F*ck the databases” diyip gece 11’de dışarı çıkıp sabaha karşı 3’te eve girmişliğim var, yani alışkın bu zihin bir şeyleri erteleyebilmeye… 

Haydi o zaman, telefonu da şarjda bırakıp Göksu’ya! Saat tuttum, yürüyerek parka 20 dk. içinde varabiliyorum.

Göksu dediğim Ankara’da en sevdiğim parklardan biri… Malum Ankara deniz fakiri bir yer, hoş büyüdüğüm yer de öyle, o yüzden rıhtım tarzı yerler ve suyun verdiği o serinlik hissi benim için hep güzel şeyler ifade ediyor. Bir de baharın başlamasıyla birlikte iyice doğa da uyanmaya başlamış, kimi uyuyan, kimi karşı cinse kur yapan, kimi öylece suda dolaşan o minnoş ördekler ve diğer su kuşları iyice büyütüyor yüzümdeki tebessümü… Onları izleye izleye, bazen durup onlarla konuşarak bazen benden kaçışlarına ve dönüp o masum bakışlarıyla beni süzmelerine gülerek  yoluma devam ediyorum.

Bu saatte artık ergen apaçiler olmaz, yürürken karşıma çoğunlukla çiftler ve çocuklu aileler çıkıyor. Küçük çocukların orada bulunmaktan dolayı benimle aynı heyecanı paylaşmaları ve gülümsemeleri daha da mutlu ediyor beni. Aynı tebessümü paylaşarak ilerliyorum yoluma. Arada bir de sevgililerin rağbet ettiği kafelere bakıyorum, tenteli salıncaklar cam kenarlarına sıralanmış, içleri dolu, sevgililer sokulmuş battaniyenin altına, kiminin önünde semaver, kiminde nargile… Rüzgarla birlikte hafif hafif sallanıyorlar.

Ah şu zaman sıkıntısı yok mu… 

Olsun, her şey insanlar için… İyice not alıyorum mekanları kafama, üstelik gelcek ayın ortalarına doğru bir değerli kadın daha girecek 1 haftalığına hayatıma, canım kız kardeşim beni ziyarete gelecek! Onun için de bakınıyorum etrafa ve çiftlere içimden iyi bir gece dileyip yoluma devam ediyorum.

Parkta raylı kızak, su bisikletleri, go-kart araçları falan var, fiyatlar abartılı değil,  bu  Ankara için alışıldık bir durum da değil . Bilen bilir, hiç sevmem ne Ankara’yı ne de Angaralıları… 

Hava iyi dediysem de en fazla 5 °C. Gölün çevresini 1-2 mola vererek tamamlıyorum, artık dönüş vakti. 

Parka giderken yol üstünde,karakolun yanında, burnuma takılan bir dürümcü vardı, hazır 30/32 beden pantolona tekrar girebiliyorken gidip biraz oburluk yapalım. Hem benim gibi et seven bir yârim var, olur da vakit bulabilirse burası işer yaraybilir,  mekanı denemek lazım; bir bahane daha çıktı oburluğa…

Mekan dediğim sobayla ısıtılan küçük bir dürümcü. İçeri girip sobanın yamacında bir yere pusuyorum, çalışanlar gece iş yapmaya alışık olduğu için samimi ve saygılı, deeneme maksadıyla çeyrek kokoreç söylüyorum, servis biraz yavaş, daha kokoreç gelmeden masama bir  adam izin isteyip misafir oluyor, suratı Squitword’da benziyor, gülümseyip kabul ediyorum, havadan sudan sohbete başlıyoruz. 

Adam boşanalı 1 hafta olmuş, diyor “bekarlık sultanlıktır, her gece çıkıp bekarlığımı kutluyorum“, gülümseyip soruyorum, çorap yıkayan sultan olur mu diye…  Gülümsüyor.

Kokoreçimi ondan önce bitirip sultana iyi geceler diliyorum, keyfim yerinde, bizim içten garsona da az bir miktar bahşiş bırakıyorum, onun da keyfi yerine geliyor ve hevesle ceketimi hazırlıyor.

Sobadan da iyice ısınmış tenim soğukla güzel bir ürperiyor ama her şey insanlar için dedik ya, iyisiyle kötüsüyle…

Adımlarımı hızlandırıp eve çıkan sokağın kavşağından evin çevresindeki parka giriyorum, bahar geliyor ya kamelyalar o saatte bile dolu. Yol üzerinde gençlerin sesini duyuyorum. Güzelce eğleniyorlar. Uzaktan seçebildiğim 5-6 genç var, şişe seslerinden de anladığım üzere belliki alkol da alıyorlar. Ancak gayet güzel eğleniyorlar. Büyüdüğüm yer için pek de alışık olmadığım şeyler bunlar, kıymetini bilmek, bildirmek lazım…

Oturdukları yere gidiyorum, içten bir “iyi geceler gençler, her şey iyidir umarım”la giriş yapıyorum, bir anda beni görünce önce bir duraksıyorlar. 

Daha lise döneminin ilk zamanlarında torpil almaya gittiğimiz bakkal emmi beni polis sanmıştı da bana “torpilimiz yok abi, biz öyle şeyler satmayız” demişti, kuzenlerle sabittir bu olay. O yüzden bu gençlerin suskunlukları normal geliyor. Küçük duraksamadan sonra gülümsememi ve ses tonumu da dikkate alarak yavaş yavaş konuşmaya başlıyorlar,  bira şişeleri tekrar ortaya çıkıyor. Üç beş laf ediyoruz, yaşları farklı olsa da hepsi liseye giden gençler bunlar. Vermek istediğim mesajı “ siz eğleniyorsanız herkes de eğlenebilmeli” babında bir cümleyle anlatıyorum, bir kaçı cevap veriyor, zaten hemen şu binalarda oturuyoruz, dikkat ederiz tarzında bir şeyleri hep birlikte söylüyorlar. İyi niyet dilekleriyle ayrılıyorum onlardan. 

Eve az kaldı ancak kokoreçin üstüne bir de bu gencolarda bira da gördükten sonra canım iyice bira çekiyor. Sola sapıp alışveriş merkezine yol alıyorum. Merkezde 2 tane alkollü içecek satan mekan var. Biri diğerine göre daha büyük ve biraz daha ucuz, küçük olana doğru meylediyorum. Vakti zamanında bir şarap mantarı açamama krizi sırasında yanına gittiğim bu kırmızı suratlı şarapçı abi bana güzel bir tribişon  hediye etmişti. 

Tanesine 25 krş fazla vererek alıyorum biraları.  Şaraptan kızarmış gözlerle gülümsüyor tribişoncu abi, tam ayrılırken ağız alışkanlığıyla adama hayırlı işler diliyorum… Bozuntuya vermeden içten bir eyvallah duyuyorum arkamı dönerken, bu ironi daha da keyfilendiriyor beni.

Ev benim onu bıraktığım kadar yalnız. Karanlıkta beni beklemeye aldığım bilgisayarın ve modemin yanıp sönen ışıkları karşılıyor. Başımla onlara bir selam çakıp eve giriyorum. Veri tabanı zımbırtısı tıpkı bıraktığım gibi, keşke başına bir şey gelmiş olsaydı da işi bırakmaya bahanem olsaydı…

 Bu gece uzun olacak, bazı insanların aksine benim alkol alınca uykum kaçıyor. Biralara bakıyorum, bir de ekrana bakıyorum, bu geceyi de hesaba katarsak az almışım sanki… Ancak düşününce aklıma geliyor, zamanında yâr için aldığım ancak bitiremediğimiz; bu gidişle de sanki  hiç bitiremeyeceğimiz bir şişe şarap daha var. 

Ne diyorum sabahtan beri? Her şey insanlar için; iyisiyle kötüsüyle… 

Bekar Erkeğin Ev Mesaisi-Yemek Yapmak

Mart 17, 2012 14 yorum

Şimdiye kadar kime güzel kuru fasülye ve pilav yapabiliyorum desem çok şaşırdı, aslında yapılması çok kolay bir yemek; ben de yemeği yaparken bir yandan da süreci ve malzemeleri fotoğrafladım. 🙂

Malzemeler: 1,5 su bardağı kuru fasülye, 300 gr dana kuşbaşı, 2 bardak pirinç, 2 soğan. (Görseller yüksek çözünürlüktedir, yavaş internet hızı için açmayı önermiyorum.)

Öncelikle fasülyeyi geceden ıslatın, fasülye geç pişen bir yemektir, suda bekletirseniz çok daha kısa sürede pişecektir. Bu yemek için ben fasülyeyi 7 saat suda beklettim, daha fazla bekletmeyin yoksa pişirdikten sonra fasülyeler dağılır.

Pişirme işlemine etle başlayın, dana eti zor pişer, çok güzel bir tadı vardır ancak lezzetini ortaya çıkartmak tecrübe ve teknik ister. Bunun için öncelikle taze ve ez yağlı et almanızı öneriyorum, şayet et yemeklerini seviyorsanız kasapla bir ahbaplık kurmanın  da yollarına bakın. 🙂 Eti tencereye boşaltmadan önce aldığınız etin büyüklüğünü bir de siz kontrol edin , arada tam kesilmemiş etler kalabiliyor. Kontrol işlemi tamamlandıktan sonra eti düdüklü tencereye boşaltın ve yarım çay bardağı yağı üzerine döküp  iyice karıştırın ve üzerine bir tutam kırmızı biber ekleyin. Bu aşamada sakın tuz katmayın!

 Ete bu aşamada tuz katarsanız o tuz etin suyunu emer ve et lastik gibi olur. Pul biberse yağlıdır, etin üstünde eriyerek etin mühürlenmesine yardımcı olur. Miktar olarak benim yukarıda kattığım biberden çok daha fazlasını koyabilirsiniz. Bunun dışında kuru soğan bu aşamada da eklenebilir ancak ben soğanı 2 kere pişirip kaybetmek yerine tek seferde  iri iri pişirip karamelize bir tat elde etmeyi seviyorum. Pul biberi de ete iyice yaydıktan sonra eti orta göz-kısık ateşte pişirmeye başlayın. 5-6 dk.’da bir eti karıştırın, et gittikçe suyunu bırakmaya başlayacaktır.

Et suyunu bırakıyor!

 Gördüğünüz gibi eti doğru aralıklarla karıştırmak çok önemlidir, eğer etin başından uzun süre ayrılırsanız etin bir kısmı çiğ kalırken diğer kısmı yanabilir. Et yaklaşık 10-12 dk. içinde suyunu bırakıp tekrar çekecektir. Ben etin daha yoğun bir tadı olmasını istediğim için et suyunu tam çekmeden üzerine su ekliyorum ve bir küçük kaşık tuz da serptikten sonra tencerenin kapağı çizgi şeklinde aralık kalacak şekilde kapatıp eti kaynatmaya başlıyorum.

 Görüldüğü gibi düdüklü mekanizmasını çalıştırmıyorum, buharın çıkabileceği küçük bir aralık bırakıyorum ki et suyu çok köpürüp eti lapalaştırmasın. Ben 300 gr. et için 3 çay bardağı su ekledim, su çok olsun ama az olmasın yoksa et pişmeden yanar. Çok gelen suyu kapağı açarak da kolayca tahliye edebilirsiniz. Bu arada tencerenin üzerinde kalan su lekeleri benim suçum değil, makine böyle yıkıyor. 🙂

Herneyse et bu şekilde 15-20 dk. pişecektir, ara ara durumunu kontrol etmek gerekir. Bunun dışında ben bu aşamda pilav yapmaya başlıyorum ancak siz acemiyseniz yemekleri teker teker pişirin. Ve yemeğe pilav yapmaktan başlayın zira pilavın nemini çekmesi için dinlendirilmesi gerekir. Eti arada bir  kontrol etmek kaydıyla pirinci yıkayarak işe başlıyoruz, bunun için malzemelerde verdiğim görselde yer alan bir süzgeç gerekir, güzel pilav yapmanın birkaç ufak püf noktası vardır, biri de üzerindeki nişastadan kurtulabilmektir. Çünkü nişasta pirinci yağda kavururken pirincin üzerinde yanarak hem kötü bir tat yaratır hem de onu hapsederek az su çekmesine neden olur. 2 su bardağı pirinci yıkadıktan sonra teflon tencereye şu boyutta bir parça yağ ekliyoruz, ben “teremyağ”adında bir yağ kullanıyorum ama margarinin markası o kadar da önemli değil, yeter ki sıvı yağ koymayın! Yağ eriyip hafifçe kızdıktan sonra içine arpa ekliyorum. Pişirmesi çok zor bir şeydir bu arpa, ya çiğ kalır ya da yanar, göz kararı şu seviyede pirinci eklemeye başlayın.

Şimdi pirinci de ekleyip karıştırmaya başladıktan sonra ikinci püf noktaya geliyoruz. Pirinci uzun uzun küçük gözde kavurmak gerekiyor.Ben sarımtırak olana kadar yağda kavuruyorum. Bu sırada bir de soğan işine başlamak gerekiyor zira et suyunun yavaş yavaş suyuna geliyor. Daha önce de belirttiğim üzere ben etle birlikte soğanın karamelize tadını seviyorum, bunun için işin birkaç püf noktası var, malzemelerde farkettiyseniz orada 2 farklı renkte soğan duruyor, o sğanlardan beyaz olan çok acı, mor ise tatlı soğandır, karışımında orta yolu buluyorlar. Şimdi karamelize tat elde etmenin en önemli kısmı soğanların boyutudur. Soğanı şu boyutta doğrarsanız dediğim tat ortaya çıkacaktır. Farkındayım biraz büyük gibi görünüyor ancak düdüklüde piştikten sonra en büyük parçası bile saydamlaşacaktır. Daha küçük doğrarsanız kaybolur giderler. Bu arada et suyunu çektikten sonra tam olarak şu kurulukta görünecektir, korkmayın.

Bu noktadan sonra eti ve pilavı kısa aralıklarla çevirin, soğan kısa sürede suyunu bırakacaktır. İşte be bu aşamda salça katmayı uygun buluyorum zira salça o sıcak suda çok güzel bir kıvamda yayılıyor. Ben yemeğe çok az tuz katacağım için salçanın miktarını biraz fazla koyacağım, orada görülen kavanozların biri domates diğeri ise biber salçasıdır ve ikisi de ev yapımıdır. 🙂 Ben domates salçası ağırlıklı bir karışım ekliyorum. Bu sırada pirinci kavurmaya başlayalı aradan yaklaşık 20 dk. geçti ve sık sık çevirdim. Artık 4 su bardağı su ve 3 küçük kaşık tuz ekleyip kaynatmaya başlayabilirim.

Her ne kadar salçayı sulu bir ortama koymuş da olsak salça pişirilmesi çok zor bir şeydir. Sürekli karıştırmak ve kokusundan kıvamına geldiğini anlayabilmek gerekir. Şayet kullandığınız soğan az su bırakırsa tencereye bir yemek kaşığı su ekleyebilirsiniz. Salçanın da kıvama geldiğine kanaat getirdikten sonra fasülyeyi süzüp tencereye ekliyoruz ve fasülyelerin tümü salçaya iyice bulanana kadar tencereyi karıştırıyoruz. Şimdi bir püf noktası daha açıklayayım, yemeği pişirmeye başlamadan önce yarım çay bardağı suyu tencereye ekleyin ve yaklaşık 7 dk boyunca ara ara karıştırın. Bu yaptığınız şey yemek için ön pişirme işlevi sağlamış olacaktır ve yemeğin daha lezzetli olmasını sağlayacaktır. Eklediğiniz su bittikten sonra 4 su bardağı suyu yemeğe ekliyoruz ve malzemelerin üzeri suyla kapanıyor.

 Son olarak baharat ve tuzunu da ekleyip kapağını kapatabiliriz. Ben çok tuzlu sevmediğim ve zaten bolca  salça kattığım için sadece iki küçük kaşık tuz serpiştiriyorum. Artık pişmeye hazır. Düdüklü tencere “fıssss” sesini çıkarttıktan sonra 15 dk. pişmeye devam edecek, bir yandan da pilav pişiyor. Şimdi yemekle birlikte yenebilecek şeyleri hazırlamak için boş vakit doğdu. Ben yemeğin yanına roka çıkaracağım ve her ne kadar yemeğe soğan koyduysak da kurunun yanında kuru yemeden olmaz. 🙂 Rokaları büyük bir kabın içinde soğuk suda bekletin, köklerinde kalan çamur dibe çökecektir, daha sonra bu suyu süzmeden rokaları demet demet alıp kökleri yukarıda kalacak şekilde bir daha suya tutun ve iyice ovalayıp bu iş için ayırdığınız bir süzgece aktarın. Süzgeçte tazyikli suyla bir daha yıkayın ve artık işlem görmeye hazır.  Soğanı, rokayı ve limonu doğrayıp saklama kabına koyabilirsiniz.

Sevgili hediyesi olan bu işlevsel kaplar gerçekten de içine konulan şeyleri uzun bir süre taze tutabiliyor. İlk denememi maydonozla yapmış ve 2 hafta taze kaldığına şahit olunca inanamamıştım. Bu kap sayesinde hızlı bir şekilde yemeğin yanına bunları çıkartabilir ve menünüzü zenginleştirebilirsiniz. Bu kapların bir özelliği de mikrodalga fırınlarda kullanılabiliyor olmasıdır. Açıkçası kapları ilk gördüğümde “bunlar ne işe yarayacak ve  nereye koyacağım?” diye düşünmüştüm ancak çok işime yaradılar,  birkez daha buradan teşekkürlerimi ileteyim. 🙂

Şimdi biz rokayı, soğanı hazırlarken pilav artık oldu. Bunu tencereye bakıp yüzeyde gördüğümüz küçük ve kuru deliklerden ve kulağınızı yaklaştırdığınızda duyabileceğiniz hafif bir “cıssss” sesinden anlayabilirsiniz.  Ben hep bu şekilde pilav yaptım o yüzden süre veremiyorum. Şimdi gelelim lezzetli ve kıvamında pilav yapmanın son püf noktasına, kağıt havlu olur, normal havlu olur, hiç farketmez,tencereyi ateşten aldıktan sonra şu şekilde bir yerleştime yapın ve en az 15 dakika o şekilde kalmasını sağlayın. Pilavın lapa olmasını engelleyecektir.

Veee fasülye de belirttiğim süre içinde piştikten sonra yemek artık servise hazır, işte yemeğin son hali;

Yemeğin tadı nasıl oldu diye soracak olursanız, kendim yaptım diye demiyorum ancak gerçekten çok lezzetliydi. 🙂 Umarım sizin yemeğiniz de güzel olur, yardım isterseniz memnuniyetle yardımcı olmaya çalışırım, kolay gelsin. 🙂